Dut Ağacı

Dut Ağacı

Meyve ağaçlarının kerestesi pek mobilya işinde kullanılmaz. Benim bildiğim armut ağacından çok güzel rende tabanı olur, eğer meyve sayılır ise ceviz makbul bir ağaçtır.

Ancak, basit bir genelleme ile, Anadolu insanı için bize göre değerli olan kerestelik ağaçlar veya süs ağaçları beş para etmez iken, meyvesi satılabildiği veya işe yaradığı için meyve ağaçları kıymetlidir.

Bundan önceki evimizin komşusu, köyün ağası, 90 lık amca içinde durum aynı idi. Bizim bahçeye diktiğimiz süs ağaçlarına bakıp " Ne işe yarar bu " diye sorardı. Oğlunun arabasını çalıp gezmeye kasabaya giden, sonra nereye bıraktığını unutan, sürekli olarak meyve ağacı aşılayan tatlı biri idi rahmetli.

Aramızda bir sokak ile bize komşu olan 40 dönümlük tarlasında arpa, buğday, kavun dönüşümlü olarak yetiştirilir, çocuklar ve torunlar sayesinde oldukça modern bir tarım yapılırdı. Arazinin önü ve diğer uzun kenarı ana yola cepheli, bir köşesi ise kavşakta olduğundan kabak gibi ortada olduğunu söyleyebiliriz. Doğal olarak her gün başında olmazlar, bekçilik işi de bana düşerdi. Kavun, karpuz zamanı tarlaya dalanlar olur, kırıp beğenmez, atar bende bağırıp dururdum. " Aman başına bela olur, boşver yesinler" demişlikleri vardır.

Arazinin bize bakan kenarında ise bir-iki kavak ve meyve ağaçları vardı ki bunlardan biri olan dut ağacının resmen tiryakileri vardı.

Sabahın 7:30 unda siyah bir minibüs, takım elbiseli adamlar, ceketleri çıkarıp dut yerlerdi. Bunlar her sene gelirdi. Gelen dalıyor, giden dalıyor. Alt dallarda dut kalmayınca arabanın kaputuna çıkanı mı ararsın, dallara tırmanıp sallayanı mı, artık dut bitene kadar devam ederdi.

Bende bazen dutun dallarına, hırpalanmasına acır, bazen gelenlerin tipini beğenmez bağırıp dururdum.

Günlerden bir gün, iki-üç kadıncağız, yanlarında üç-beş çocukla bizim dutun başına üşüştüler. Bağırış çağırış gırla..

Benimde pis pis baktığımı gördüler. Aramız 5 metre. Hiç utanma arlanma yok, istifi bozmadan tahribata devam ediyorlar.

Nedense, o gün hınzırlığım tuttu.

Hiç ses çıkarmadım. Yediler, yediler, etrafı mahvettiler, yapraklar döküldü, ufak dallar kırıldı . Yan gözle beni süzerek yukarı doğru pişkin pişkin yürümeye başladılar. Tam önümden geçerlerken seslendim:

Bacım, hastahaneye gidince doktor sorarsa ne yediniz, çocuklara ne yedirdin diye, dersin ki, yeni ilaçlanmış dut yedik.

Ve ekledim:

Ne zaman ilaçlanmış diye sorarsa biz yedikten iki saat önce dersin.

Ya beş adım attılar ya on, jeton düştü, yarısı yolun kenarında öğürmeye, diğer yarısı çömelip ağlamaya, bağırmaya başladı.

İntikam çok keyifli alınmıştı. Bekçilik işi çok eğlenceli bir hal almıştı. Kim gelirse dut ağacına dalmaya, hiç sesimi çıkarmadan bekleyip, tam giderlerken aynı numarayı çekiyordum.  Heh heh heh .....

Dutun kerestesi ne işe yarar, neye benzer bilmem ama dut ağacını nasıl koruyacağımı bilirim.

Hınzırlık iyidir !!